İddia I ve Açıklaması

Hz. İsa (as)'ın öldüğünü iddia eden kimselerin sözde delil olarak öne sürdükleri açıklamalardan biri Maide Suresi'nin 117. ayetinde geçen "... Beni vefat ettirdiğinde (teveffeyteni) üzerlerindeki gözetleyici Sendin..." ifadesidir. Ayette yer alan "vefat ettirmek" kelimeleri bu kişiler tarafından, biyolojik bir ölüm olarak algılanmakta ve Hz. İsa (as)'ın ölmüş olduğuna sözde bir delil olarak kullanılmaktadır. Oysa bu doğru değildir. Vefat ettirmenin, her zaman biyolojik olarak insanın ölümü manasında kullanılmadığını önceki bölümlerde İslam alimlerinin yorumları ışığında incelemiştik. Bu delilleri bir kez daha hatırlatmak yerinde olacaktır. Ayrıca, ayette Hz. İsa (as)'ın öldüğünün ifade edilmediğinin, tam tersine diri olarak Allah Katına alındığının başka delilleri de vardır. Tüm bu deliller şu şekildedir:


1. Bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen kelimeyle, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde kullanılan kelime aynıdır, yani her iki ayette de "teveffa" kelimesi geçmektedir. Daha önce, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini incelerken de açıkladığımız gibi, "vefat" kelimesinin Arapça karşılığı Türkçede kullanılan ölüm anlamından farklı anlamlar taşımaktadır. Kuran'da "teveffa" kelimesinin hangi anlamlarda kullanıldığı incelendiğinde, konu daha iyi anlaşılacaktır. Daha önce konuyla ilgili olarak Zümer Suresi'nin 42. ayetini incelemiştik. Teveffa kelimesinin ne anlamda kullanıldığını gösteren bir diğer ayet ise Enam Suresi'nin 60. ayetidir:

Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum) ve gündüzün "güç yetirip etkilemekte olduklarınızı" bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten O'dur... (Enam Suresi, 60)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın canını almaktadır, ama bu haliyle insan bildiğimiz manada ölmüş olmaz. Yalnızca geçici bir süre için ruhu bedeninden ayrılmış farklı bir boyuta girmiş olur. Uyanacağı zaman ise tekrar ruhu bedenine iade edilir. Eğer bu, biyolojik ölüm olarak açıklanırsa, bu durumda Hz. İsa (as)'ın yaşadığı süre boyunca her gece ölmüş olması gerekir. Aynı şekilde tüm insanlığın da her gece öldüğünü kabul etmek lazımdır. Oysa, kast edilen anlam, biyolojik manada bir ölüm değildir.
Teveffa kelimesinin, uyku manasında kullanıldığını söyleyenlere göre -ki çoğunluk bu görüştedir- ayetin tefsiri "Seni uyutacağım" şeklindedir. Sonuç olarak Hz. İsa (as)'ın uykudakine benzer bir duruma sokularak Allah Katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz ölüm olmadığını, sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz. (Doğrusunu Allah bilir.)
Çağdaş İslam alimlerinden Muhammed Halil Herras, konuyla ilgili olarak şu yorumda bulunmaktadır:
Bu ayette geçen "teveffi" kelimesi ölüm manasında değil, uyutma manasındadır. Şayet ölüm manasını kabul edeceksek, o zaman Hz. İsa (as)'ın Allah Katına ölü olarak yükseltilmesinin bir açıklaması olmaz. Yine teveffi kelimesi ölüm anlamında kullanılırsa, "Hz. İsa (as)'ın Musevilerden kurtarılma ve temizlenme" müjdesinin de bir manası kalmaz, üstelik Allah onu öldürerek Musevilere yardım etmiş olurdu. (Allah'ı tenzih ederiz.) Ayrıca Al-i İmran Suresi'nin 54. ayetindeki Allah'ın mekrini (tuzağını) nasıl anlayacağız? Museviler öldürmeden önce, Allah'ın Hz. İsa (as)'ı öldürmesi onun mekrine (tuzağına) sığmaz. Gerçek mekr (tuzak) odur ki, Allah Hz. İsa (as)'ı diri olarak Kendi Katına yükseltecek, Hz. İsa (as)ahir zamanda inecektir...
Aynı şekilde Elmalılı Hamdi Yazır da Maide Suresi'nin 117. ayetini tefsir ederken, Al-i İmran Suresi 55. ayette geçen "müteveffi" kelimesine dikkat çekmiş ve bu kelimenin her iki ayette de aynı anlamda kullanıldığını ifade etmiştir. Elmalılı tefsirinde şu açıklama yer almaktadır:
... Fakat ne zaman ki Sen beni vefat ettirdin, içlerinden aldın, kaldırdın.
Yani, bu ayette geçen "beni vefat ettirdiğinde" ifadesi, Hz. İsa (as)'ın biyolojik olarak bilinen anlamda öldüğüne değil, Allah Katına yükseltildiğine, uykuya benzer bir duruma sokularak bu boyuttan alındığına işaret etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
2. Bazı kimseler, Maide Suresi'nin 116. ve 117. ayetlerinde bildirilen haberleri yanlış yorumlamakta, bu nedenle de konuyla ilgili olarak birtakım yanılgılara kapılmaktadırlar. Oysa bu ayetler, sonraki ayetler ve İslam alimlerinin ve müfessirlerin konuyla ilgili açıklamaları doğrultusunda incelendiğinde, bu kişilerin yanılgıya düştükleri açık bir şekilde anlaşılacaktır. Maide Suresi'nin 116. ayetinde şöyle buyurulmaktadır:
Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen." (Maide Suresi, 116)
Söz konusu kişiler, Allah'ın Hz. İsa (as)'a sormuş olduğu bu sorunun, Hz. İsa (as)'ın öldüğünü haber verdiğini iddia etmektedirler. Oysa bu ayette bildirilen ifade, ahiret gününde Rabbimiz'in Hz. İsa (as)Mesih'le konuşmasıdır. Ayetin sonrasında yer alan diğer ayetler incelendiğinde, bu, açıkça görülmektedir:
Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Beni vefat ettirdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen herşeyin üzerine şahid olansın." (Maide Suresi, 117)
"Eğer onları azaplandırırsan, şüphesiz onlar Senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Aziz olan, Hakim olan Sensin Sen." (Maide Suresi, 118)
Allah dedi ki: "Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur." (Maide Suresi, 119)
Ayrıca, Kuran'da ahiret gününe dair verilen başka haberler de vardır. Ebu Leheb'in henüz hayattayken, cehenneme girecek olmasını Rabbimiz'in haber vermesi bunun örneklerinden biridir. Ayetlerde şu şekilde haber verilmiştir:
Ebu Leheb'in iki eli kurusun; kurudu ya. Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı. Alevi olan bir ateşe girecektir. Eşi de; odun hamalı ve boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) olarak. (Mesed Suresi, 1-5)
Benzer bir şekilde, Kuran'da ahiret gününde Allah'ın insanları hesaba çektiği ve cehennem bekçilerinin, azabı hak eden insanlarla konuştuğu da bildirilmektedir.
Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şehadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler. (Enam Suresi, 130)
İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbiniz'in ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Onlar: "Evet." dediler. Ancak azap kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu. (Zümer Suresi, 71)
Görüldüğü gibi Allah Kuran'da ahirette yapılan çeşitli konuşmalardan örnekler vermektedir. Hz. İsa (as)'ın ayette bildirilen konuşması da, ikinci kez yeryüzüne gelip öldükten sonra ahirette Rabbimiz'in kendisi ile yapacağı konuşmadır.
Hıristiyanlar, Hz. İsa (as)'ı ilahlaştırarak (Allah'ı tenzih ederiz) büyük bir sapkınlığa düşmüşlerdir. Bu sapkın inanca sahip olanlar, ahiret gününde Rabbimiz'in huzurunda hesap verecekler, Hz. İsa (as) da onların hak dinden saptıklarına şahitlik edecektir. Ayetlerde Hz. İsa (as)'ın bu şahitliği haber verilmektedir. Çünkü Hz. İsa (as) kavmine, diğer tüm peygamberler gibi, Allah'a bir ve tek olarak iman etmeyi, sadece O'na kullukta bulunmayı tebliğ etmiştir. Hz. İsa (as)'ın bu şahitliğinin ahiret gününde olacağı, yani yukarıda bildirilen ayetlerin hesap gününe dair bir haber olduğu, Maide Suresi'nin 119. ayetinden de anlaşılmaktadır. Ayette bildirilen, "Bu, doğrulara doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür." açıklaması buna işaret etmektedir.
Görüldüğü gibi, söz konusu ayetlerde geçmişe dair değil, geleceğe yönelik bir anlatım vardır. "... Beni vefat ettirdiğinde..." şeklinde ayette yer alan cümlede de, Hz. İsa (as)'ın geçmişte öldüğü şeklinde tefsir edilebilecek hiçbir işaret yoktur. Diğer bir deyişle, bu ayette bildirilen ifadenin Hz. İsa (as)'ın daha önce ölmüş olduğunu gösteren bir delil olarak kullanılması mümkün değildir.

Ey Kitap Ehli, elçilerin arası kesildiği dönemde: "Bize müjdeci de, bir uyarıcı da gelmedi" demenize (fırsat kalmasın) diye size apaçık anlatan elçimiz geldi. Böylece müjdeci de, uyarıcı da gelmiştir artık. Allah herşeye güç yetirendir.
(Maide Suresi, 19)
Diğer yandan, İslam alimlerinin büyük çoğunluğu da, ayette yer alan bilginin -daha önce de vurguladığımız gibi- Hz. İsa (as)'ın ölmesi anlamında değil, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltilmesi anlamında kullanıldığı konusunda hemfikirdirler. Örneğin İslam alimi Fahruddin Razi, ayette bildirilen anlamın "Hz. İsa (as)'ın göğe çekilmesi" olduğunu açıklamaktadır. Aynı şekilde, İbn Kesir, "bu ayetin Hz. İsa (as)'ın ölümüne işaret etmediğini, kıyamet gününde gerçekleşecek bir muhaverreyi (konuşma) anlattığını ve ayette bilinen anlamda ölüm kelimesinin kullanılmadığını" söylemektedir. Mevkifü'l Akl adlı eserde ise Şeyhülislam Mustafa Sabri, ayeti şu şekilde tefsir etmektedir: "Sen beni aralarından çekip aldın ve yeryüzünde ilişkimi sona erdirdin." Bu tefsirle birlikte Mustafa Sabri konuyu şöyle açıklamaktadır; "Bu, Katına yükseltmek suretiyle almaktır, yoksa öldürmek değildir." Hasan Basri Çantay, Ömer Nasuhi Bilmen ve Sabuni gibi çağdaş müfessirler de, ayette geçen "vefat ettirmek" kelimelerinin, "Sen beni içlerinden (Kendine çekip) semaya kaldırdın" manasına geldiğini söylemişlerdir.

Комментариев нет:

Отправить комментарий