Derin Allah korkusu ve sevgisi ile tüm peygamberler                            gibi, bütün insanlara örnek olan Hz. İsa (as) hayatı boyunca                            inkar edenler ve müşriklerle fikri mücadele içinde olmuştur.                            Din ahlakından uzaklaşmış olan bazı İsrailoğulları'na, Allah'ın                            varlığını ve birliğini anlatmış, Rabbimiz'in insanlara                            emrettiği ahlakı onlara bildirmiştir. Kavmini, Allah'a                            iman etmeye, gönülden teslim olup Allah'ın hoşnutluğunu                            kazanmak için yaşamaya, günahlardan ve kötülüklerden                            sakınmaya, salih amellerde bulunmaya davet etmiştir.                            Onlara dünya hayatının geçiciliğini ve ölümün yakınlığını                            hatırlatmış, insanları yalnızca Allah'a ibadet etmeye                            ve sadece Allah'tan korkup sakınmaya çağırmıştır. 
|  Marco Basaiti, Venedik,1470-75 Mesih ve yakınlaştırılmış                                  (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan                                  kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet                                  etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme                                  gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda                                  toplayacaktır. (Nisa Suresi, 172) | 
Hz. İsa (as)'ın yaşadığı dönemde, Akdeniz ve çevresi tümüyle                            Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altındaydı. Roma'nın                            dini, Akdeniz çevresinde yaşayan dönemin diğer toplumları                            gibi çok tanrılı batıl bir dindi. Yunan mitolojisinin                            hayali tanrıları, farklı isimler altında, Roma mitolojisinde                            de kullanılmaktaydı. Filistin topraklarında yaşayan                            Museviler ise Roma İmparatorluğu'nun yönetimi altında                            azınlık konumundaydılar. Ancak Roma yönetimi, Museviler                           inanışlarına ve iç işlerine fazla karışmıyordu. Bu arada                            Museviler ise, MÖ 2. yüzyıldan itibaren kendi aralarında                            bir parçalanma sürecine girmişlerdi. Eski Ahit ve Yahudi                            geleneklerinin çeşitli gruplar tarafından farklı yorumlanmasıyla,                            bazı mezhepler ortaya çıkmış ve bu mezhepler arasında                            ciddi tartışmalar yaşanmaya başlamıştı. Bu tartışmalar,                            toplumda endişe ve huzursuzluğa neden oluyor ve karmaşa                            bir türlü ortadan kaldırılamıyordu. Yahudilik, Allah'ın                            Hz. Musa (as)'a vahyettiği hak olan halinden uzaklaşmış,                            bazı batıl inanış ve kuralın eklenmesi ile dejenere                            edilmişti. 
Hz. İsa (as) ise, Musevilere, hakkında ihtilafa düştükleri                            konuları açıklamak, insanların özünden uzaklaştıkları                            hak din ahlakını onlara yeniden öğretmek, bazı Musevilerin                            din ahlakına karıştırdıkları çarpık düşünceleri ve hurafeleri                            ortadan kaldırmak için gönderilmişti. Kuran'da Hz. İsa (as)                           için şu şekilde haber verilmektedir: 
İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz'dir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur." Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara. (Zuhruf Suresi, 63-65)Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin (Al-i İmran Suresi, 50)
Hz. İsa (as)'ın insanlara hak dini tebliğ etmesi, din ahlakına                            uygun olmayan düzenden menfaat sağlayan çevrelerde büyük                            rahatsızlık uyandırmıştı. Sahte din adamları ve Allah'a                            şirk koşan müşrikler bu çevrelerin başında gelmekteydi.                            Bunlardan bazıları oluşturdukları sahte din anlayışı                            ile toplum içinde statü kazanmış ve maddi imkanlarını                            artırmışlardı. Dinin gerektirdiği güzel ahlakı değil,                            kendilerine menfaat sağlayan adaletsizliği, zulmü, yalanı,                            müşrikliği savunuyorlardı. Bazı şekli ibadetleri, kendilerince,                            yalnızca gösteriş için yerine getiriyor, bunlarda da                            Hz. Musa (as)'ın getirdiği hak dini korumuyor, pek çok batıl                            hüküm ve hurafeyi dinlerine dahil ediyorlardı. Kuran'ın                            "Artık vay hallerine; Kitab'ı kendi elleriyle                            yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu                            Allah Katındandır" diyenlere..." (Bakara Suresi,                            79) ayetinde bildirildiği gibi, bazı Musevi ruhbanları                            Tevrat hükümlerini değiştirmişlerdi. 
                         |  Phillippe de Champaigne, Son Yemek, Luvr Müzesi, Paris | 
Hz. İsa (as) ise, bu insanlara yalnızca Allah'a ibadet etmeyi,                            Allah'tan korkup sakınmayı, Allah'ı sevmeyi ve Allah                            için yaşamayı öğütlüyordu. Allah rızası için güzel bir                            ahlak yaşayıp, batıl dinlerinden yüzçevirmeleri gerektiğini;                            insanlara adaletsizlik yapmaktan sakınmalarını bildiriyordu.                            Kendilerini ve halkı kandırmaktan vazgeçip samimi olarak                            iman etmelerini tebliğ ediyordu. Gösterdiği mucizeler                            onun, Allah'ın alemler üzerine seçip beğendiği, ilim                            ve kuvvet olarak desteklediği, çok kıymetli bir peygamber                            olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Onun iman derinliği,                            yüksek ahlakı, üstün kavrayışı ve hikmetli açıklamaları                            insanlarda büyük bir hayranlık uyandırıyordu. Ancak,                            mevcut batıl düzenlerini korumakta inat eden söz konusu                            kimseler, Hz. İsa (as)'a itaat etmediler.
Hz. İsa (as)'ın kavminin arasında bulunduğu dönem boyunca,                            ona tabi olanların sayısının çok az olduğu bilinmektedir.                            Kuran'da, Hz. İsa (as)'ın kavminin inkarda direnmesi üzerine,                            kendisinin, yardımcılarının kimler olduğunu sorduğu                            bildirilir. Bu soru karşısında, Hz. İsa (as)'a tabi olduklarını                            söyleyenlerin, yani Havarilerin, sayısı ise oldukça                            azdır. Ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." (Al-i İmran Suresi, 52-53)
|  Ey insanlar, şüphesiz elçi size Rabbinizden hakla geldi. Öyleyse iman edin, sizin için hayırlıdır. Eğer inkara saparsanız, şüphesiz göklerde olanların ve yerde olanların tümü Allah'ındır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 170) | 
Samimi müminlerin önemli özelliklerinden biri gayba                            iman etmeleri ve elçilere her koşulda hiçbir mazeret                            öne sürmeden gönülden itaat etmeleridir. İhlasla Allah'a                            iman eden kimseler, Allah'ın elçilerinin söylediği her                            sözün hak olduğunu bilir, onlara gönülden güvenir, teslim                            olur, sever ve içten saygı duyarlar. İman edenlerin                            peygamberlere olan sevgisi, "Peygamber, mü'minler                            için kendi nefislerinden daha evladır..." (Ahzab                            Suresi, 6) ayetiyle de haber verildiği gibi her türlü                            sevginin, bağlılığın üstündedir. Nitekim, sahabenin                            Peygamber Efendimiz (sav)'e olan bağlılıkları ve müşriklerle                            yapılan savaşlarda bir an bile tereddüt etmeden kendilerini                            mübarek Peygamberimiz (sav)'in önüne atmaları bu konuda                            çok güzel bir örnektir. 
Romalı putperestlerin, sözde dindar olduklarını öne                            süren bazı müşrik Yahudilerin, menfaatlerinin zarar                            görmesinden endişe eden toplumun önde gelenlerinin baskılarının                            yanı sıra, Hz. İsa (as)'a tabi olanların sayısının çok az                            olması da Hz. İsa (as)'ın içinde bulunduğu ortamın zorluğunu                            göstermesi açısından dikkat çekicidir. Ancak şunu da                            belirtmek gerekir ki Hz. İsa (as)'ın mücadelesinin böylesine                            zorlu bir ortam içinde geçmesinin birçok hikmeti vardır.                            Hz. İsa (as) ve ona gönülden tabi olan ihlaslı müminler,                            Allah'ın izniyle, bu ortama sabrettikleri ve mücadele                            ettikleri her anın karşılığını Rabbimiz'in Katında en                            güzel şekilde alacaklardır. Böyle ortamlar, iman edenlerin                            mücadele azmini ve birbirlerine olan bağlılıklarını                            artıran; imanlarını güçlendiren; Allah'a olan sevgilerini                            ve bağlılıklarını sağlamlaştıran çok değerli ortamlardır.                            Müminler yaşadıkları herşeyin Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğine                            iman eder ve Rabbimiz'den gelen herşeye gönülden razı                            olurlar. Allah'ın iman edenlerin gerçek dostu ve vekili                            olduğunun bilincinde olan müminler, Allah'ın dininin                            muhakkak üstün geleceğini bilirler. 
Allah, müminlerin aleyhine inkar edenlere hiçbir zaman                            yol vermeyeceğini, peygamberlerin ve onlara uyanların                            mutlaka galip geleceklerini vaad etmiştir. İman edenlerin                            aleyhinde tuzaklar kuranların ise, kurdukları tüm tuzakların                            başarısız olacağı, bunun Allah'ın bir sünneti olduğu                            Kuran'da bildirilmiştir:
(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 43)
Hz. İsa (as), diğer tüm peygamberler gibi, kurulan tuzaklar                            karşısında gösterdiği üstün kararlılığı ve sabrı ile                            tüm müminlere örnek olmuş, onları cesaretlendirip şevklendirmiştir.                            İncil'deki pek çok açıklamada, Hz. İsa (as)'ın kendisine                            tabi olanlara, "onları çeşitli zorlukların beklediğini,                            ancak Allah'ın kendilerinin yardımcısı ve velisi olduğunu"                            anlattığı yer almaktadır. Allah'a tevekkülü ve teslimiyeti                            ile üstün bir ahlak gösteren Hz. İsa (as), çevresindekilere                            de her zaman tevekküllü olmalarını, her işi yapanın                            Allah olduğunu unutmamalarını tebliğ etmiştir. İncil'de                            Hz. İsa (as)'ın havarilere, karşılaşacakları zorluklar ve                            bu durumda göstermeleri gereken tevekkülü şöyle anlattığı                            yazılıdır: 
İnsanlardan sakının. Sizi mahkemelere verecekler, havralarında kamçılayacaklar. Hatta benden ötürü valilerin ve kralların önüne çıkarılacaksınız. Böylece onlara ve uluslara tanıklık edeceksiniz. Sizleri mahkemeye verdikleri zaman, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek. Çünkü konuşacak olan siz olmayacaksınız... Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. Bir kentte size zulmettikleri zaman ötekine kaçın... Bunun için onlardan korkmayın. Örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur. Size karanlıkta söylediklerimi, siz gün ışığında söyleyin. Kulağınıza fısıldananı, damlardan duyurun. Bedeni öldüren, ama canı öldürmeye gücü yetmeyenlerden korkmayın. Hem canı hem de bedeni cehennemde mahvedecek güçte olan Allah'dan korkun. (Markos, 13:9-13; Luka, 21:12-17)
|  Dediler ki: "Allah oğul edindi." O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir. (Bakara Suresi, 116) | 
Gerçekten de Hz. İsa (as) döneminde ilk Hıristiyanlar üzerindeki                            baskılar, Hıristiyanlığın ilk üçyüz yılı boyunca da                            devam etmiştir. Hz. İsa (as)'a inananların çoğunluğu kendilerini                            gizlemek durumunda kalmış, inançlarını açıklayanların                            büyük bir kısmı ise ağır cezalara çarptırılmış, işkenceye                            maruz kalmış ve kimi zaman da katledilmişlerdir. Ancak                            inkar edenlerin kurdukları tuzakların en büyüğü elbette                            Hz. İsa (as)'ı öldürmeye kalkışmalarıdır. Dönemin bazı önde                            gelenleri, Romalı putperestler ile iş birliği                            yapmış ve bazı münafıkların da onlara destek vermesiyle,                            Hz. İsa (as)'ı öldürmek için plan kurmuşlardır. Planlarını                            gerçekleştirebilmek için en ince detayına kadar her                            aşamayı hesaplamış ve kendilerince tam olarak işleyecek                            bir düzen kurmuşlardır. Ancak kurdukları bu düzen hiç                            ummadıkları bir şekilde bozulmuş, onlar Hz. İsa (as)'ı öldürdüklerini                            sanırken, Rabbimiz Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına yükselterek,                            bu mübarek peygamberini inkarcıların tuzaklarından ve                            hilelerinden korumuştur. Tarihi bir mucizenin tecelli                            ettiği bu harikayla, inkarcıların tuzakları yerle bir                            olmuştur.
 



Комментариев нет:
Отправить комментарий