z.                            İsa (as)'ın ölmeyip Allah Katına yükseltilmiş olduğu, Kuran'da                            açıkça bildirilen, Hz. Muhammed (sav)'in hadislerinde                            de yer alan bir gerçektir. Hıristiyanlar da Hz. İsa (as)'ın                            Allah Katına yükseltilmiş olduğuna inanırlar. Ancak                            onların bu inancında Kuran'a mutabık olmayan tahrif                            edilmiş hususlar bulunmaktadır. Bununla birlikte bazı                            Müslümanlar da, Hz. İsa (as)'ın ölümü konusunda yanlış düşüncelere                            sahiptirler. Bu yanlış inanca göre, Hz. İsa (as) ölmüştür                            ve tekrar yeryüzüne gelmeyecektir. Şüphesiz bu aslı                            olmayan bir iddiadır ve Rabbimiz'in Kuran'da bildirdiği                            gibi, böyle bir iddia ile ortaya çıkan kimseler, bu                            konuda herhangi bir bilgiye sahip değildirler. İman                            eden bir insanın bilgi sahibi olmadığı bir konunun peşinden                            gitmemesi ise Allah'ın inananlara bir emridir:                         
Bazı kimselerin bu yanlış inancın etkisi altında kalmalarının                            nedeni, böyle bir iddiada bulunmanın veya böyle bir                            iddiaya inanmanın ne anlama geldiğini tam olarak düşünmemeleri                            olabilir. Ya da bunun kendilerine yükleyeceği sorumluluğu                            fark edememiş olabilirler. Bizim de amacımız, bu yanılgıya                            düşmüş olanları yermek değil, yanlış bir düşünce içinde                            olduklarını kendilerine açıklamak ve hatalarından vazgeçmelerine                            aracı olabilmektir. Hz. İsa (as)'ın öldüğünü öne süren kimselerin,                            ne kadar ciddi bir hata yaptıklarını anlamaları için,                            öne sürdükleri iddianın ne anlama geldiğini çok iyi                            düşünmeleri gerekir. Allah, Kuran'da inkarcıların Hz.                            İsa (as) aleyhine kurdukları tuzaklarını bozduğunu ve onu                            öldüremediklerini açık ve net bir şekilde bildirmektedir.                            Rabbimiz'in Nisa Suresi'nin 157. ayetinde olduğu gibi,                            "Onu öldürmediler ve onu asmadılar"                            şeklinde açıkça haber verdiği bir gerçeği, göz ardı                            etmek büyük bir sorumluluktur. 
Ayrıca unutmamak gerekir ki, böyle bir iddiayı öne sürmek, inkarcıların kutlu bir peygamber aleyhindeki planlarının başarıya ulaştığını savunmak anlamına da gelmektedir. Oysa bu hiçbir şekilde doğru değildir. İnkarcılar, Hz. İsa (as)'ı öldürmeyi planlamış ve bu planlarını gerçekleştirdiklerini düşünerek sevince kapılmışlardır. Ancak tuzak kuranların en hayırlısı olan Allah, onların tuzaklarını tam tersine çevirmiş, Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına yükselterek onu öldürmelerini engellemiştir. Rabbimiz inkarcıları hüsrana uğratmış, onların sevinç duyacakları bir olay hiçbir şekilde gerçekleşmemiştir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, bazı yorumlarda da, Hz. İsa (as)'ın inkarcılar tarafından öldürülmediği, ancak eceli gelerek öldüğü söylenmektedir. Bu da doğru değildir. Bu yanılgıya göre, Allah, Hz. İsa (as)'ın canını inkarcılar kendisine ulaşmadan önce almıştır ve Hz. İsa (as) ölmüştür. Halbuki Kuran'daki ilgili ayetler bu iddianın da doğru olmadığını açıkça göstermektedir.
Üstelik bu son derece yanlış bir mantıktır. Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: üç kişinin düşman oldukları birini öldürmeyi planladıklarını düşünelim. Bu kişiye pusu kurup, öldürmeyi planlamış olsunlar. Ve öldürmeyi düşündükleri insanın, daha pusu yerine gelmeden henüz yolda iken kalp krizinden öldüğünü varsayalım. Bu durumda pusuyu kuran kişiler her halükarda hedeflerine ulaştıklarını düşünerek sevince kapılacaklardır. Ya da düşman olduğu bir kişiyi öldürmek amacıyla onun evine giden birini düşünelim.
Karşı tarafın kavga esnasında kendisine atılan yumruklardan değil de balkondan düşerek öldüğünü kabul edelim. Söz konusu kişinin ölmüş olması, bu insan için istediği neticeyi elde etmesi anlamına gelecektir. Benzer bir örnek Hz. İsa (as)'ın durumu için de düşünülebilir. İnkarcılar Hz. İsa (as) aleyhine bir tuzak kurmuşlardır. Tuzağın amacı, Hz. İsa (as)'ın ölmesidir. Oysa Allah, Hz. İsa (as)'a kurulan tuzağın bozulacağını bildirmiştir. Eğer Hz. İsa (as)'ın ölümü herhangi bir şekilde gerçekleşirse, bu, inkar edenlerin kurdukları tuzağın onların istediği gibi neticelenmesi anlamına gelir, ki bu mümkün değildir. Hz. İsa (as), hiçbir şekilde ölmemiştir ve öldürülmemiştir. Eğer böyle bir durum gerçekleşmiş olsaydı, bu Kuran'da bildirilirdi. Oysa Hz. İsa (as) Allah Katına yükseltilmiştir. Allah'ın emri ile ikinci kez yeryüzüne gelecek, gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacaktır. Ve Hz. İsa (as)'ın ölümü, ikinci kez dünyaya geldikten ve bir süre yaşadıktan sonra olacaktır. (Doğrusunu Allah bilir.)
Bazı kimseler ise, Hz. İsa (as)'ın inkarcıların kurduğu tuzaktan korunduğunu ancak bir müddet yaşadıktan sonra öldüğünü öne sürmektedirler. Bu iddia, hiçbir makul dayanağı olmadığı gibi, pek çok cevapsız soruyu da beraberinde getirmektedir. Söz konusu kimselerin bu sorulara mantıklı bir açıklama getirebilmeleri mümkün değildir. Hz. İsa (as) yaşadığı dönemde, Allah'ın takdiriyle, aniden kaybolmuş, kendisini bir daha gören ve kendisiyle konuşan olmamıştır. Bu olağanüstü bir durumdur. Eğer, bu kişilerin öne sürdüğü gibi Hz. İsa (as) bir müddet daha yaşadıysa, bu takdirde kendisini görenlerin, onunla konuşup sohbet edenlerin tanıklıklarının olması gerekir. Ama böyle bir bilgi yoktur. Halk arasına hiç karışmadan, tek bir kişiyle bile görüşmeden, hiç kimseyle konuşmadan, kimseye tebliğ yapmadan yaşamış olmasının mümkün olamayacağı açıktır.
Unutmamak gerekir ki, Hz. İsa (as) ile ilgili Kuran'da yer alan bilgilerin veya açıklamaların benzeri diğer peygamberler için bildirilmemiştir. Hiçbir peygamberin ölümü anlatılırken teveffi kelimesi kullanılmamıştır. Hiçbir peygamber için "... Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110) şeklinde üç İlahi kitabın da kendisine öğretildiği bildirilmemiştir. Hiçbir peygamber için, "O kıyamet için bir ilim (alamet)dir" (Zuhruf Suresi, 61) buyrulmamıştır. Hiçbir peygamber için Hz. İsa (as)'ın yükseltilmesi anlamında bir yükseltilmeden haber verilmemiştir. Hiçbir peygamber için, kendisine inananların kıyamete kadar üstün gelecekleri söylenmemiştir. Hiçbir peygamber için ölmeden önce kendisine inanmayacak kimsenin kalmayacağı bildirilmemiştir. Tüm bunlar, Allah'ın Hz. İsa (as) için özel bir kader takdir ettiğini ve bu kadere uygun olarak Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğunu ve yeniden dünyaya geleceğini gösteren önemli delillerdir.
İnkarcıların Hz. İsa (as)'a kurdukları tuzağın bozulması,                            Hz. İsa (as)'ın diri olarak bedeni ve ruhuyla birlikte Allah                            Katına yükseltilmesi, büyük bir mucizedir. Allah, tarih                            boyunca peygamberlerinden dilediklerini çeşitli mucizeler                            ile desteklemiştir. Hz. Muhammed (sav)'e hak kitap olan                            Kuran-ı Kerim'i indirmiştir. Ayrıca, Hz. Muhammed (sav)'in                            bir gecede, Allah'ın dilemesiyle, Mescid-i Haram'dan                            Mescid-i Aksa'ya götürülmesi (İsra Suresi, 1) ve müminlerin                            güvenlik için Mescid-i Haram'a gireceklerinin önceden                            kendisine haber verilmiş olması (Fetih Suresi, 27) da                            Rabbimiz'in Hz. Muhammed (sav)'e nasip ettiği mucizelerin                            bazılarıdır. Hz. Musa (as)'ın asasının bir yılan olup Firavun'un                            büyücülerinin tuzaklarını yok etmesi, elinin bakanlara                            bembeyaz görünmesi, Firavun ve orduları tarafından takip                            edilen Hz. Musa (as) ve kavminin önünde Kızıldeniz'in ikiye                            yarılması; Hz. İsa (as)'ın babasız olarak dünyaya gelmesi,                            beşikte iken insanlarla konuşması, ölüleri diriltmesi,                            cüzzamlıları iyileştirmesi; Hz. İbrahim (as)'ın ateşe atıldığında                            ateşin onun için serinlik kılınması da Allah'ın takdiriyle                            gerçekleşen mucizelerdir. 
Müminler Rabbimiz'in gösterdiği mucizelere inanırlar ve bu mucizeler, onların imani şevklerinin artmasına vesile olur. Samimi olarak iman eden bir kimsenin tüm peygamberlerin mucizelerine ve Hz. İsa (as)'ın Allah'ın dilemesiyle gerçekleştirdiği diğer mucizelerine nasıl iman ediyorsa, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına mucizevi bir şekilde yükseltilmiş olmasına da aynı şekilde iman etmesi gerekir.
Tüm bunların yanı sıra, Hz. İsa (as)'ın öldüğü iddiasında bulunan kimselerin, Allah'ın izniyle, Hz. İsa (as) yeryüzüne ikinci kez geldiğinde yaşayacakları mahcubiyeti de göz önünde bulundurmaları gerekir. Kuran'da ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa (as)'ın gelişi ile ilgili bildirilen alametlerin pek çoğu gerçekleşmiş durumdadır. Bu da, bu kutlu misafirin geliş tarihinin çok yaklaştığını bizlere müjdelemektedir. Böyle bir durumda müminlerin, bu olayın heyecanını, şevkini ve sevincini yaşamaları, Allah'ın peygamberini karşılamak için en güzel hazırlığı yapmak konusunda birbirleri ile yarışmaları lazımdır. Dolayısıyla, çeşitli nedenlerle söz konusu yanlış inanca kapılmış olanların, ön yargılarını bir kenara bırakarak, vicdanları ile bir kez daha düşünmeleri gerekir. İnanıyoruz ki, vicdanlarına başvurdukları ve Kuran'da konuyla ilgili ayetleri detaylı olarak tekrar incelediklerinde, onlar da doğruyu görecek ve bu yanılgılarından kurtulacaklardır.
Buna rağmen bilgi eksikliği veya yanlış bilgilendirme nedeniyle böyle bir yanılgıya kapılmış olan kimselerin, öne sürdükleri sözde delilleri incelemek, bu asılsız iddianın yanlışlığının bir kez daha gösterilmesi açısından gereklidir.
Tweet
Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra Suresi, 36)
|  Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Hiç şüphesiz o zalimler kurtuluşa eremezler. (Enam Suresi, 21)  Onlar, hem ondan                                  alıkoyarlar, hem kendileri kaçarlar. Onlar, yalnızca                                  kendi nefislerinden başkasını yıkıma uğratmazlar                                  ama şuurunda değildirler. (Enam Suresi, 26) | 
Ayrıca unutmamak gerekir ki, böyle bir iddiayı öne sürmek, inkarcıların kutlu bir peygamber aleyhindeki planlarının başarıya ulaştığını savunmak anlamına da gelmektedir. Oysa bu hiçbir şekilde doğru değildir. İnkarcılar, Hz. İsa (as)'ı öldürmeyi planlamış ve bu planlarını gerçekleştirdiklerini düşünerek sevince kapılmışlardır. Ancak tuzak kuranların en hayırlısı olan Allah, onların tuzaklarını tam tersine çevirmiş, Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına yükselterek onu öldürmelerini engellemiştir. Rabbimiz inkarcıları hüsrana uğratmış, onların sevinç duyacakları bir olay hiçbir şekilde gerçekleşmemiştir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, bazı yorumlarda da, Hz. İsa (as)'ın inkarcılar tarafından öldürülmediği, ancak eceli gelerek öldüğü söylenmektedir. Bu da doğru değildir. Bu yanılgıya göre, Allah, Hz. İsa (as)'ın canını inkarcılar kendisine ulaşmadan önce almıştır ve Hz. İsa (as) ölmüştür. Halbuki Kuran'daki ilgili ayetler bu iddianın da doğru olmadığını açıkça göstermektedir.
Üstelik bu son derece yanlış bir mantıktır. Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: üç kişinin düşman oldukları birini öldürmeyi planladıklarını düşünelim. Bu kişiye pusu kurup, öldürmeyi planlamış olsunlar. Ve öldürmeyi düşündükleri insanın, daha pusu yerine gelmeden henüz yolda iken kalp krizinden öldüğünü varsayalım. Bu durumda pusuyu kuran kişiler her halükarda hedeflerine ulaştıklarını düşünerek sevince kapılacaklardır. Ya da düşman olduğu bir kişiyi öldürmek amacıyla onun evine giden birini düşünelim.
Karşı tarafın kavga esnasında kendisine atılan yumruklardan değil de balkondan düşerek öldüğünü kabul edelim. Söz konusu kişinin ölmüş olması, bu insan için istediği neticeyi elde etmesi anlamına gelecektir. Benzer bir örnek Hz. İsa (as)'ın durumu için de düşünülebilir. İnkarcılar Hz. İsa (as) aleyhine bir tuzak kurmuşlardır. Tuzağın amacı, Hz. İsa (as)'ın ölmesidir. Oysa Allah, Hz. İsa (as)'a kurulan tuzağın bozulacağını bildirmiştir. Eğer Hz. İsa (as)'ın ölümü herhangi bir şekilde gerçekleşirse, bu, inkar edenlerin kurdukları tuzağın onların istediği gibi neticelenmesi anlamına gelir, ki bu mümkün değildir. Hz. İsa (as), hiçbir şekilde ölmemiştir ve öldürülmemiştir. Eğer böyle bir durum gerçekleşmiş olsaydı, bu Kuran'da bildirilirdi. Oysa Hz. İsa (as) Allah Katına yükseltilmiştir. Allah'ın emri ile ikinci kez yeryüzüne gelecek, gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacaktır. Ve Hz. İsa (as)'ın ölümü, ikinci kez dünyaya geldikten ve bir süre yaşadıktan sonra olacaktır. (Doğrusunu Allah bilir.)
Bazı kimseler ise, Hz. İsa (as)'ın inkarcıların kurduğu tuzaktan korunduğunu ancak bir müddet yaşadıktan sonra öldüğünü öne sürmektedirler. Bu iddia, hiçbir makul dayanağı olmadığı gibi, pek çok cevapsız soruyu da beraberinde getirmektedir. Söz konusu kimselerin bu sorulara mantıklı bir açıklama getirebilmeleri mümkün değildir. Hz. İsa (as) yaşadığı dönemde, Allah'ın takdiriyle, aniden kaybolmuş, kendisini bir daha gören ve kendisiyle konuşan olmamıştır. Bu olağanüstü bir durumdur. Eğer, bu kişilerin öne sürdüğü gibi Hz. İsa (as) bir müddet daha yaşadıysa, bu takdirde kendisini görenlerin, onunla konuşup sohbet edenlerin tanıklıklarının olması gerekir. Ama böyle bir bilgi yoktur. Halk arasına hiç karışmadan, tek bir kişiyle bile görüşmeden, hiç kimseyle konuşmadan, kimseye tebliğ yapmadan yaşamış olmasının mümkün olamayacağı açıktır.
Unutmamak gerekir ki, Hz. İsa (as) ile ilgili Kuran'da yer alan bilgilerin veya açıklamaların benzeri diğer peygamberler için bildirilmemiştir. Hiçbir peygamberin ölümü anlatılırken teveffi kelimesi kullanılmamıştır. Hiçbir peygamber için "... Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110) şeklinde üç İlahi kitabın da kendisine öğretildiği bildirilmemiştir. Hiçbir peygamber için, "O kıyamet için bir ilim (alamet)dir" (Zuhruf Suresi, 61) buyrulmamıştır. Hiçbir peygamber için Hz. İsa (as)'ın yükseltilmesi anlamında bir yükseltilmeden haber verilmemiştir. Hiçbir peygamber için, kendisine inananların kıyamete kadar üstün gelecekleri söylenmemiştir. Hiçbir peygamber için ölmeden önce kendisine inanmayacak kimsenin kalmayacağı bildirilmemiştir. Tüm bunlar, Allah'ın Hz. İsa (as) için özel bir kader takdir ettiğini ve bu kadere uygun olarak Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğunu ve yeniden dünyaya geleceğini gösteren önemli delillerdir.
|  Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz. Şu halde kim iman ederse ve (davranışlarını) düzeltirse, artık onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. (Enam Suresi, 48) Andolsun, Biz                                  her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan                                  kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi                                  gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet                                  verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu...                                  (Nahl Suresi, 36) | 
Müminler Rabbimiz'in gösterdiği mucizelere inanırlar ve bu mucizeler, onların imani şevklerinin artmasına vesile olur. Samimi olarak iman eden bir kimsenin tüm peygamberlerin mucizelerine ve Hz. İsa (as)'ın Allah'ın dilemesiyle gerçekleştirdiği diğer mucizelerine nasıl iman ediyorsa, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına mucizevi bir şekilde yükseltilmiş olmasına da aynı şekilde iman etmesi gerekir.
Tüm bunların yanı sıra, Hz. İsa (as)'ın öldüğü iddiasında bulunan kimselerin, Allah'ın izniyle, Hz. İsa (as) yeryüzüne ikinci kez geldiğinde yaşayacakları mahcubiyeti de göz önünde bulundurmaları gerekir. Kuran'da ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa (as)'ın gelişi ile ilgili bildirilen alametlerin pek çoğu gerçekleşmiş durumdadır. Bu da, bu kutlu misafirin geliş tarihinin çok yaklaştığını bizlere müjdelemektedir. Böyle bir durumda müminlerin, bu olayın heyecanını, şevkini ve sevincini yaşamaları, Allah'ın peygamberini karşılamak için en güzel hazırlığı yapmak konusunda birbirleri ile yarışmaları lazımdır. Dolayısıyla, çeşitli nedenlerle söz konusu yanlış inanca kapılmış olanların, ön yargılarını bir kenara bırakarak, vicdanları ile bir kez daha düşünmeleri gerekir. İnanıyoruz ki, vicdanlarına başvurdukları ve Kuran'da konuyla ilgili ayetleri detaylı olarak tekrar incelediklerinde, onlar da doğruyu görecek ve bu yanılgılarından kurtulacaklardır.
Buna rağmen bilgi eksikliği veya yanlış bilgilendirme nedeniyle böyle bir yanılgıya kapılmış olan kimselerin, öne sürdükleri sözde delilleri incelemek, bu asılsız iddianın yanlışlığının bir kez daha gösterilmesi açısından gereklidir.
 



Комментариев нет:
Отправить комментарий